Kahve, sadece güne başlamamızı sağlayan değil, aynı zamanda bağırsak sağlığımızı güçlendiren, Tip 2 diyabet riskini azaltan ve kilo vermemize yardımcı olan bileşikler içerdiği bilinmektedir. Sabah içilen bir fincan kahve, sindirim sistemimizdeki dost mikropları besleyerek sağlığımızı geliştirmemize ve daha uzun bir ömür sürmemize katkı sağlayabilir.
Kahvede bulunan bazı bileşiklerin, bağırsaklarımızda yaşayan “iyi bakteri” türlerini beslediği ve prebiyotik olarak görev yaptığı ortaya çıkmıştır. Nutrients dergisinde yayınlanan bir çalışma, düzenli kahve tüketenlerin bağırsak mikrobiyomunun daha zengin olduğunu ve karaciğer hastalıkları ve kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu olan faydalı bakteri sayısının arttığını ortaya koymuştur.
Polifenoller, antioksidan ve iltihap önleyici özellikler taşıyan doğal moleküllerdir. Kahvede bulunan ve klorojenik asit olarak adlandırılan polifenoller, bağırsak sağlığı üzerinde olumlu etkilere sahiptir. Experimental and Clinical Sciences’da yayınlanan bir araştırma, klorojenik asit açısından zengin kahve tüketenlerde Tip 2 diyabet ve karaciğer hastalığı riskinin azaldığını ve bağırsakta yaşayan faydalı mikropların çoğaldığını göstermiştir.
Yıllar süren çalışmalar, kafeinin kolonunu uyararak düzenli bağırsak hareketlerini kolaylaştırdığını göstermiştir. 1990 yılında yapılan bir araştırma, kahve içenlerin bir fincan kahve içtikten sonra 30 dakika içinde tuvalete gitme eğiliminde olduklarını ortaya koymuştur.
Uzmanlar, sade kahvenin latte veya sütlü kahveden daha sağlıklı olduğu konusunda hemfikirdir. Süt, kahvedeki polifenollerin emilimini engelleyebilir. Kahvenize krema veya şeker ekleyerek onu yüksek kalorili bir tatlıya dönüştürmeyin. Şekerler, kahveyle birlikte alınan faydalara zarar verebilir.
Dünya piyasasında iki ana kahve çekirdeği türü bulunur: Arabica ve Robusta. Her biri, kavurma aşamasına bağlı olarak farklı niteliklere sahiptir. Hafif kavrulmuş kahveler genellikle daha fazla kafein içerirken, koyu kavrulmuşlar daha fazla antioksidan taşır.
Kahve çekirdeklerinin saklandığı süre de polifenol seviyelerini etkiler. 12 ay veya daha uzun süre depolanan çekirdeklerin polifenol oranının daha düşük olduğu bilinmektedir.
Çalışmalar, hazır kahvenin öğütülmüş kahveden daha fazla polifenol ve mineral içerebileceğini gösterse de, aynı zamanda kanserojen olan akrilamit seviyesinin de iki kat daha fazla olduğunu ortaya koymuştur.
Uzun süredir yaşayan kişilerin çoğunun günde iki ila üç fincan sade kahve içtiği gözlemlenmiştir. Uzmanlar, 2-3 fincanın ideal, 5 fincanın ise aşırı olduğunu belirtmektedir.
Evde demlenen bir fincan kahve, çekirdeğe ve demleme yöntemine bağlı olarak 70-140 mg kafein içerir. Ortalama bir sokak kahvesi 180 mg, orta boy bir Costa Kapuçino ise 325 mg kafein içerir. Espresso, diğer kahve türlerinden daha az kafein içerir, genellikle 33-45 mg arasında değişir.
Demlenmiş kahve, iltihap önleyici, diyabet karşıtı ve kanser karşıtı özellikleriyle bilinen kafestol ve kahweol adı verilen diterpenler içerir. Foods dergisinde yayınlanan bir araştırma, en düşük polifenol içeriğinin french press yöntemiyle demlenen kahvede olduğunu, en yüksek değerin ise aeropress yöntemi kullanılarak elde edildiğini ortaya koymuştur.
Şeker veya şuruplar yerine doğal baharatlar ekleyerek kahvenizi daha sağlıklı hale getirebilirsiniz. Kakule, iltihabı azaltır ve kan şekeri seviyelerini düzenlerken, zerdeçal metabolizma ve bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkilere sahiptir.