Deyimler ve Anlamları
Abayı yakmak: Birine aşık olmak.
Abbas yolcu: Yolculuğa çıkmaya kararlı.
Abes kaçmak: Söylenilen sözün ortama, konuya uymaması.
Abuk sabuk konuşmak: Saçma sapan konuşmak.
Acemi çaylak: Tecrübesiz.
Açık vermek: Gelirleri giderleri karşılamamak.
Ağız kalabalığı: Konu dışı sözler.
Babasının hayrına: Hiçbir çıkar gözetmeksizin.
Bacak kadar: Kısa boylu.
Badire(yi) atlatmak: Tehlikeli durumu geçmek.
Başı sıkışmak: Zorluk yaşamak.
Başı sonu belli değil: Düzensiz, karmaşık.
Boynunun borcu: Yapması gereken iş.
Caka satmak: Gösteriş yapmak.
Cambul cumbul: Sululuo.
Can alıcı yer: En önemli nokta.
Can atmak: Çok istemek.
Dağa çıkmak: Eşkıya olmak.
Dağa kaldırmak: Birini zorla alıkoymak.
Dağarcığına atmak: Bilgi edinmek.
Dağdan gelip bağdakini kovmak: Geç gelenin önce geleni yerinden etmek istemesi.
Ecel teri dökmek: Çok korkmak.
Eceli gelmek: Ölmek.
Eceline susamak: Ölümüne yol açacak kadar tehlikeli işlere kalkışmak.
Eciş bücüş: Çarpık ve çurpuk.
Edebiyat yapmak: Gereksiz sözler söylemek.
Falso vermek: Hata yapmak.
Fareler cirit oynamak: Issız olmak.
Farkına varmak: Fark etmek.
Felce uğramak: Bozulmak.
Gaflet basmak: Uykusu gelmek.
Gaflete düşmek: Dalgın olmak.
Gam yememek: Kaygılanmamak.
Gani gönüllü: Cömert.
Gâvur etmek: Boşa harcamak.
Ha babam (ha): Sürekli.
Habbeyi kubbe yapmak: Küçük bir şeyi büyütmek.
Haber uçurmak: Gizlice haber göndermek.
Ha bire: Sürekli.
Irağı yakın etmek: Zor işleri başarmak.
Isıtıp ısıtıp önüne koymak: Sürekli aynı şeyi tekrarlamak.
Iska geçmek: Hedefi tutturamamak.
Iskartaya çıkarmak: Değersiz bulmak.
Islah etmek: Doğru yola getirmek.
İcabına bakmak: Gerekli işlemleri yapmak.
İcat çıkarmak: Sorun yaratmak.
İç çekmek: Üzülmek.
İç etmek: Gizlemek.
İç gıcıklamak: İstek uyandırmak.
Jeton düşmemek / takılmak: Anlamamak.
Jetonu geç düşmek: Sonra kavramak.
Jurnal etmek: İhbar etmek.
Kabak tadı vermek: Bıktırmak.
Kabına sığmamak: Sevinçlenmek.
Kabir azabı çekmek: Çok sıkılmak.
Kabuğuna çekilmek: Dış dünyayla ilişkiyi kesmek.
Kafadan atmak: Rastgele konuşmak.
Laf (söz) altında kalmamak: Konuşmalarda sözün altında ezilmemek.
Laf (söz) aramızda: Konuşulanların gizli kalmasını istemek.
Laf atmak: Dokunaklı sözler söylemek.
Lafa tutmak: İşi uzatmak.
Madalyanın ters yüzü: Olayın olumsuz yönü.
Madik atmak: Aldatmak.
Mahalleyi ayağa kaldırmak: Bağırıp çağırarak gürültü çıkarmak.
Mahkemelik olmak: Mahkemeye düşmek.
Mahşer midillisi: Fitneci.
Nabzını yoklamak: Niyetini anlamaya çalışmak.
Nalıncı keseri gibi kendine yontmak: Her işte kendi çıkarını düşünmek.
Nam almak: Tanınmak.
Namus belası: Namusu için sıkıntı çekmek.
Ocağına incir dikmek: Ailesini dağıtmak.
Ocağını söndürmek: Ailesini yok etmek.
Oğul balı: Oğullarında alınan gelir.
Öç almak: Yapılan kötülüğün acısını çıkarmak.
Ödü patlamak: Çok korkmak.
Öküzün altında buzağı aramak: Bahaneler uydurmak.
Öküz öldü, ortaklık bozuldu: Bağlantı koptu.
Pabucunu ters giydirmek: Güç duruma düşürmek.
Pabuç bırakmamak: yılmamak.
Pabuç pahalı: Tehlikeli iş.
Paçaları sıvamak: Bir işe hazırlanmak.
Rahat durmamak: Yaramazlık etmek.
Rahatına bakmak: Rahat yaşamak.
Rahatlık (rahat) batmak: Rahatlığa alışıp hareketsiz kalmak.
Rahat yüzü görmemek: Sürekli sıkıntı çekmek.
Sabaha çıkamamak: Sabahtan önce ölmek.
Sabahı etmek (veya bulmak): Sabahlamak.
Sabahın köründe: Çok erken.
Sabır taşı: Çok sabırlı.
Sabrı taşmak: Dayanamaz olmak.
Şafak atmak: Tehlike karşısında tedirgin olmak.
Şafak sökmek: Güneşin doğmaya başlaması.
Şaha kalkmak: Coşmak.
Şaka gibi gelmek: İnanmamak.
Tabanları kaldırmak: Hızla kaçmak.
Tabanları yağlamak: Uzak bir yere gitmek.
Taban tabana zıt: Tamamen karşıt.
Taban tepmek (patlatmak): Çok yürümek.
Ucunu kaçırmak: Denetimi kaybetmek.
Ucu ortası belli olmamak: Nereden başlanacağının belli olmaması.
Ucunda bir şey olmak: Gizli bir amaç bulunması.
Ucu ucuna: Ancak yetişecek kadar.
Üç buçuk atmak: Çok korkmak.
Üçe beşe bakmamak: Fiyat konusunda cimri davranmamak.
Üç otuzluk: Yaşı hayli ilerlemiş.
Ümidini kesmek: Artık ummamak.
Ümitsizliğe düşmek: Gerçekleşmeyeceğine inanmak.
Vakit geçirmek: Oyalanmak.
Vakit kazanmak: Zamanı uzatmak.
Vakitli vakitsiz: Uygun olmayan zamanda.
Vaktini almak: Epey zaman harcanmasını gerektirmek.
Yabancılık çekmek: Bir yerde yabancı olmaktan kaynaklanan zorluklar yaşamak.
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: Bu işi mutlaka yapmalı, yoksa buradan gitmeli.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe: Girilen işin ya büyük bir varlığa ya da yokluğa yol açması.
Yad eller: Gurbet.
Zahmete sokmak: Sıkıntı vermek.
Zaman kazanmak: Birini oyalayarak ihtiyacı olduğu zamanı mümkün olduğunca uzatmaya çalışmak.
Zaman kollamak: Uygun bir fırsat beklemek.
Zaman öldürmek: Boş şeylerle vakit geçirmek.
Zaman vermek: Bir iş için belli bir süre ayırmak.