Son zamanlarda yükselen şeriat tartışmaları, 14 seçkin ilahiyatçının dikkat çekici bir bildirisini ateşledi. “Şeriat, İslam Demek Değildir” başlıklı bu bildiri, İslam’ın özünü bozan bir cahilliğe karşı güçlü bir duruş sergiliyor.
İlahiyatçılar, Arapçada çok yönlü bir anlama sahip olan şeriat teriminin, İslam hukukunun karşılığı olduğunu vurguluyorlar. Dinsel inançlara dayalı olsun ya da olmasın, tüm yasalar Arapçada şeriat olarak adlandırılır. Bu nedenle, şeriatı dinle özdeşleştirerek sunmak gerçeği yansıtmamaktadır.
İslam’ın kendisiyle şeriat arasında bir fark olduğu açıkça ifade ediliyor. Şeriat kurallarının kaynağı çoğunlukla Kur’an ayetleri olsa da, bunların çoğu dönemsel olaylara ve koşullara göre yorumlanmıştır. İslam tarihinde, bütünsel ve tek bir şeriat anlayışı mevcut değildir. Farklı fıkhi ve itikadi görüşler, çelişkili şeriat yorumlarına yol açmıştır.
Çağdaş toplumun ihtiyaçlarını ve insan haklarını karşılayamayacağı anlaşılan şeriatın, günümüzde uygulanabilir olmadığı belirtiliyor. Tarihi bir hukuk sistemi olarak, şeriat artık insan onuruna ve çağdaş hukukun temel ilkelerine uygun değildir.
Çok eşlilik, kölelik, çocuk yaşta evlilik, kadınlara yönelik ayrımcılık gibi şeriatın temel unsurlarının, İslam’ın evrensel değerleriyle uyuşmadığı vurgulanıyor. Ayrıca, şeriatın dayattığı otoriter ve totaliter yönetim anlayışı, günümüz demokratik normlarıyla bağdaşmamaktadır.
İslam’ın temel unsurları olan inanç, ibadet ve ahlak, şeriattan kesinlikle ayrıdır. Namaz, oruç, hac gibi ibadetler ve iyiyi kötüden ayıran ahlaki değerler, İslam’ın ayrılmaz parçalarıdır.
Önde gelen İslam bilgini Ebu Hanife’nin sözleri hatırlatılarak, dinin değişmez olduğu ancak şeriatın değişebileceği belirtiliyor. Tarih boyunca her toplum için farklı şeriat kuralları uygulanmıştır. Bu, dinin sabit olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
Laiklik ilkesinin, dinin özgür ve doğru bir şekilde yaşanması için hayati önem taşıdığı vurgulanıyor. Devletin dini adalet olmakla yükümlü olduğu vurgulanarak, dinsel ve mezhepsel farklılıklara karşı ulusal birlik ve bütünlüğün korunması gerektiği ifade ediliyor.
İlahiyatçılar, toplumu bu tehlikeli tartışmanın içine çekme girişimlerine karşı uyanık olmaya ve İslam’ın gerçek yüzünü savunmaya çağırıyorlar. Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmanın dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için gerekli olduğu belirtiliyor.